28 Ağustos 2013 Çarşamba

'Kemikler Şehri' Türkiye Basın Gösterimi

Feriye Sinema ve Restaurant
Merhaba ben Görkem Demir. 26 Ağustos günü, Fida Film tarafından 'Kemikler Şehri' basın gösterimine davet edildiğimizi ve ekibimizi temsilen benim katılacağımı duyurmuştum. Evet 27 Ağustos Salı günü, Fida Film'in düzenlediği 'Kemikler Şehri' basın gösterimine katıldım. Gösterimin yapıldığı yere vardığımızda çok iyi karşılandık. Heyecanlıydık ve filmi izlemek için sabırsızlanıyorduk. Basın gösteriminde Kerem Akça gibi önemli isimler de vardı. Hatırlarsanız filmi izledikten sonra, kendimce bir yorum yazacağımı belirtmiştim. İşte film hakkındaki yorumum;

Ölümcül Oyuncaklar: Kemikler Şehri

Orijinal isim: The Mortal Instruments: City of Bones
Yönetmen: Harald Zwart
Oyuncular: Lily Collins, Jamie Campbell Bower, Robert Sheehan, Kevin Zegers, Jemima West, Jonathan Rhys Meyers, Lena Headey, Godfrey Gao, Aidan Turner, Jared Harris
Süre: 130 dk

Öncelikle bir eleştirmen veya bu konularda çok deneyimli biri değilim. Filme bir hayran gözüyle bakıp, düşüncelerimi belirtmektir amacım.

Açıkçası film beklediğim kadar iyi olmamış. İyi sahneleri var ama çok iyi sahneleri yok. Oyuncuların çok üstün performanslarını da göremedim. Karaktere en iyi uyum sağlayan oyuncu Robert Sheehan'dı ama.

Harald Zwart Bizi Kandırmış!

Harald filmi, elinden geldiğince doğal yapmaya çalıştığından ve gerekli olmadıkça görsel efektleri kullanmayacağından söz etmişti, hatta üstüne basa basa söylemişti. Ama filmin çoğu görsel efektlerden oluşuyor. Ayrıca efektler filme pek yakışmamış. O kadar yapay duruyordu ki, ben sevmedim. Olmayan bir şeyi, filmde varmış gibi çok doğal göstermek oldukça zor bir iştir ama, bu filmde gerçekten olmamış.

Yorumun devamı filme dair detaylı ipuçları (spoiler) içermektedir.

Fragmanlarda ve 5 dakikalık özel klipte de izlediğimiz gibi, bir köpeğin (aslında şekil değiştirmiş bir iblisin) Clary'e saldırması ve, köpek formundan kendi iblis formuna dönüşmesi gerçekten çok kötüydü. Animasyonun bir üst kademesi diyebilirim. O sahne beni hiç tatmin etmedi, etmediği gibi de heyecanlandırmadı. Madam Dorothea'nın da iblise dönüşmesi gerçekten çok absürdtü. Bir de mizah eklemişler o sahneye, hiç hoşuma gitmedi. Onun dışında portal, yani geçit sahnelerinde de bir yapaylık söz konusuydu. Jace'in geçitten avuç içi kadar bir parça çıkarması ve o parçayı Clary'nin yanına götürüp havada kalmasını sağlaması, aynı zamanda Jace'in tekrar geçite dönüp elini geçite sokması ve aynı zamanda elinin, Clary'nin yanındaki avuç içi kadar parçadan dışarı çıkması, kötüyü geçin fazlasıyla komikti.

Pandemonium Sahnesi Göz Kamaştırıcı 

Şüphesiz ki, filmde en beğendiğim sahnelerden biri kulüp sahnesi. İnce detaylar, filme muhteşem bir şekilde kurgulanmış. Ve Jemima West'in, Isabelle karakterine hiç uymadığını düşünüyordum, ama kendisi bu sahnede oldukça asildi. Ve Gölge Avcıları'nın Clary'i farkettiği kısmı da sevdim. Clary onlara odaklanmışken, Simon'ın söylediklerinin yankılanarak bize yansıtılması iyi düşünülmüştü. Yani Simon'ın söylediklerini, Clary'nin bakış açısıyla dinledik.

Clary'nin Jace ile yüzleşmesi de beğendiğim sahnelerden biri. Arka sokağın dekoru iyi yapılandırılmış. O sahnede Clary'nin, çizdiği kağıdı çıkarıp Jace'e doğrultması ve bağırması aynı zamanda dışarıdaki sıradanların sadece Clary'i görüp, Jace'i görememesi ince detaylardan biri. Gerçekten Lily iyi iş çıkarmış o sahnede.

 

Clary'nin Öfkesi

Clary kafasındaki sorularla Madam Dorothea'nın kapısı çaldıktan ve bir süre orada kaldıktan sonra, üst kattan gelen sesleri duyması sonucunda kaptığı bir yangın tüpüyle yukarı doğru koşması; annesinin kaybolması ve hayatının alt üst olmasının öfkesini yansıtıyor. Orada arkadaşı Simon yerine, bir iblis olsa bile saldırı yapacağından kesinlikle eminim. Bu sahne aynı zamanda Clary'nin içindeki karmaşıklığı ve alt üst olmasını yansıttığı için, benim hoşuma giden bir sahne. Bence siz de seveceksiniz.

Dumort Oteli, Disko Olmasın?

Hiçbir filmde, müzik ve sahne içeriğinin uyumsuzluğunu bu derecede görmemiştim. Vampirler ve Gölge Avcıları arasında savaş başladığı zaman öyle bir müzik giriyor ki altyapıya; sanırsınız kavga değil de dans ediyorlar. Müzik aynen o havayı veriyor çünkü. Gerçekten o müziği, o sahneye yakıştıramadım. Kavganın havasını bozmuş.


Filmin En Romantik Sahnesi: Sera Sahnesi

Bu sahneyi sevmemek mümkün değil bence. Clary ve Jace'in arasındaki o muhteşem kimyayı bu sahnede hissedebiliyorsunuz. Hele ki arka plandaki 'Heart by Heart' şarkısı varsa...

Valentine Morgenstern

Jonathan Rhys Meyers'ı zaten çok severim ve bu karaktere de yakıştırdım. Gerçekten bu adamın gözlerinden öfke, intikam ve hırs okunuyor. Valentine karakterinin içten pazarlıklı o duygusal konuşmalarını, o kadar güzel yansıtmış ki, kitabı okuyan biri olarak gerçekten dış görünüşünü değil ama yarattığı havayı sevdim.


Filmde o kadar çok sahne var ki, hepsine değinmem mümkün değil. Genel olarak izlenebilecek bir film diyebilirim. Herkesin görüşleri farklıdır, belki de siz benden daha çok seversiniz?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder